Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Sabri Tekir, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın deprem bölgesindeki açıklamalarını eleştirdi.
Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Sabri Tekir, “Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın yerel seçim arifesinde deprem bölgesi Hatay’da söylediği cümleler oldukça yersiz ve talihsizdir. Bunu dile getirmeyi siyasi sorumluluk meselesi olarak görüyorum” dedi. Sayın Erdoğan’ın bu açıklamaları bir itiraf mı? Yoksa 31 Mart öncesi bir tehdit mi? Bunu kamuoyunun takdirine bırakıyoruz. Saadet Partisi olarak bu yaklaşımı son derece sakıncalı ve yanlış buluyoruz. Siyasi tercihler yapılabilir ve yapılmalı. Afete hazırlık sürecinde ve afet sonrasında yapılacak herhangi bir müdahalede asla belirleyici olmayın. Umarım bu net bir karardır. “Bu bir çile işi olduğu söylendi” dedi.
Saadet-Gelecek Partisi TBMM Ortak Grup toplantısı yapıldı. Genel Başkan Yardımcısı Sabri Tekir, Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu’nun özel programı nedeniyle toplantıda konuştu. Tekir şunları söyledi:
“Bugün 7 Şubat. Geçen yıl 6 Şubat’ta meydana gelen ve Kahramanmaraş, Pazarcık ve Elbistan merkezli 11 ili etkileyen depremin üzerinden tam 1 yıl geçti. Acımız hâlâ taze. Yüreğimiz hâlâ yanıyor. Mümkün değil. Kaybettiğimiz canları hatırlamamak için. Ancak şehirlerimizdeki yıkımı gördükçe yüreğimiz sızlıyor. Depremde binlerce vatandaşımız hayatını kaybetti. Hayatını kaybeden vatandaşlarımıza bir kez daha Allah’tan rahmet, sabır diliyoruz. yakınlarına başsağlığı dileriz. Mekanları cennet olsun. Cenab-ı Allah bir daha ülkemize böyle bir acı yaşatmasın.
Deprem Deprem öncesi hazırlıklar, deprem sırasında ve sonrasında yapılacak müdahaleler ve afet yönetimi konusunda büyük eksikliklerimiz vardı. Bu nedenle depremi daha acı verici bir şekilde yaşadık ve yaşadık. Şehirlerimizi inşa ettik; Kalkınma planları yaptık; Ama kâr daha çekici ve tatlı göründü, biz de deprem gerçeğini tamamen göz ardı ettik. Böylece haksız kazanç ve hassasiyet eksikliğinin acı gerçeğiyle karşı karşıya kaldık. Ancak imar, bir yeri yaşanabilir hale getirmek anlamına geliyordu. Depremin olduğu yerlerde ise tam tersi yaşandı. Aslında olası felaketlerle yüzleşmek için başta ordumuz olmak üzere gerekli ve yeterli insan kaynağımız vardı. Ama en kötüsü bu fırsatları koordine edecek mekanizmaların geliştirilememesi ve ne yazık ki gerekli inisiyatifin gösterilmemesidir. Depremin ardından maalesef vatandaşlarımız halen başta konut sorunu olmak üzere birçok konuda büyük sıkıntı yaşıyor.
“ERDOĞAN’IN HATAY DEPREM BÖLGESİNDE YEREL SEÇİM AREFESİNDE KULLANDIĞI CÜMLELER ÇOK ÖNEMLİ VE TALİHSİZDİR”
‘Hiçbir şey yapılmadı’ demek itibarımıza asla yakışmaz. Ancak yaraların iyileşmesi için yapılması gereken daha çok iş olduğunu herkes bilmelidir. Aslında devletin de bunu kabul etmesi gerekiyor. Çünkü problemin varlığını kabul etmek analizin ilk prensibidir. Depremin siyasi parti ayrımı yapmadığını herkes biliyor. Depreme ilişkin önlemler alınırken siyasi partiler arasında ayrım yapılmamalıdır. Bu tamamen siyasi açıdan sorumsuzluk olur. Yerel yönetimlerle merkezi yönetimin el ele vermesi gerekiyor. Bu doğru. Ancak gelinen noktada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın deprem bölgesi Hatay’da yerel seçim arifesinde söylediği cümleler oldukça yersiz ve talihsizdir. Bunu dile getirmeyi siyasi bir sorumluluk meselesi olarak görüyorum. Sayın Erdoğan’ın bu sözleri 31 Mart öncesi bir itiraf mı yoksa tehdit mi? Bunu kamu vicdanının takdirine bırakıyoruz. Saadet Partisi olarak bu yaklaşımı son derece sakıncalı ve yanlış buluyoruz. Afetlere hazırlık sürecinde ve afet sonrası müdahalelerde siyasi tercihler hiçbir zaman belirleyici olamaz ve olmamalıdır. Umarım bu söz bir çilecilik eseri olarak söylenmiştir.
“DAHA İYİ BİR YAŞAM İNSAN OLARAK HAKKIMIZDIR”
1999 Düzce ve Gölcük depremleri bir dönüm noktası olmalıydı, maalesef olmadı. Van, Elazığ ve İzmir depremleri bir dönüm noktası olmalıydı, maalesef bir daha olmadı. Ne yazık ki deprem nedeniyle alınan vergilerden elde edilen gelirler amacına uygun kullanılamadı. En azından 6 Şubat depreminin ülkemiz için bir dönüm noktası olması gerektiğini söylüyoruz. Ülke olarak topyekün bir zihniyet değişikliğine ihtiyacımız var. Şehirlerimiz beton nedeniyle nefes alamaz hale geldi. Şehirlerimizi bu duruma getiren ilkel, bencil, medeniyetsiz, kaba, sorumsuz ve talancı zihniyetin artık son bulması gerekmektedir. Bu anlamda 31 Mart yerel seçimleri yeni bir dönemin başlangıcı olmalıdır. Kârı değil, insanı ön planda tutan bir yönetim her zaman mümkündür. Halkımız bunu hak ediyor. Tıpkı gelişmiş uygar ülkelerde olduğu gibi. Sebep ne olursa olsun hak ettiğimiz hayat bu değil. Bunlar bizim hak ettiğimiz şehirler değil. Daha yeterli bir yaşam insan olarak hakkımızdır. Daha yeterli bir afet yönetimi de bizim hakkımızdır. Tekrar ediyoruz.
Son yıllarda hükümetin yönetim tarzını yansıtan bir tabir moda oldu: ‘Görevden af istemek’. İstifa mı edildi yoksa görevden mi alındı? Bu bile belli değil. İkisinin arasında duran öyle bir belirsizlik, öyle bir kelime ki. Eğer istifa ettiyse bunu neden yaptı? Görevden alındıysa neden görevden alındı? Sevgi, karşılığını bulabilene olsun… Yaşadığımız yüksek hayat pahalılığının sorumlusu kim? Taban fiyatla rekabet etmeden önce yaşamadığımız kira fiyatlarından kim sorumlu? Milyonlarca insanımızı açlığa, emeklilerimizi açlık sınırının altında fiyatlara mahkûm edenler veya mahkûm edenler kimlerdir? Cevap bekleyen onlarca, yüzlerce soru var. Aslında cevabı herkes biliyor. Cevap o kadar açık ki, iktidardaki milletvekilleri dahil hepimiz biliyoruz. Ülkemizde 22 yıldır tek başına iktidar olan bir siyasi parti var. Son 7-8 yıldır ülkemizi tek başına yöneten bir irade var. Bu iki siyasi iradeyi bilmeyen var mı? HAYIR.
“LİMANLARIMIZDAN İSRAİL’E HER GÜN GEMİLER GELİYOR VE GELİYOR”
Dün Miraç gecesinde hepimiz ellerimizi kaldırıp zalimlere lanet okuduk. Mazlum Filistin halkı için Allah’tan yardım istedik. Peki hala limanlarımızdan gelip giden gemilere diyecek bir şeyimiz yok mu? 7 Ekim’den bu yana tüm dünyanın gözü önünde; 27 binden fazla kardeşimiz şehit oldu, bunların en az 12 bini çocuktu. İsrail saldırılarında 100 bine yakın kardeşimiz yaralandı. Günde ortalama 10 çocuğun bacağı kesiliyor. Böyle bir vahşeti hayal edebiliyor musunuz? On binlerce ev yıkıldı. Binlerce kayıp var. 1 milyondan fazla insanın suya ve yiyeceğe erişimi yok. Bu koşullar altında limanlarımızdan her gün İsrail’e gemiler gidip gelmeye devam ediyor.
Bu bizim durumumuz. Saadet-gelecek kümesi olarak gerçekleri haykırmaya devam edeceğiz. Zalime zalim diyeceğiz; işgalciye işgalci diyeceğiz; Katillere katil demeye devam edeceğiz. Mazlumların yanında olmaya devam edeceğiz. Gazze’nin yanında olmaya devam edeceğiz. Hem sözlerimizle hem de eylemlerimizle. Herkes susabilir, biz susmayacağız. Halkımızın sorunlarına odaklanmaya ve çözüm göstermeye devam edeceğiz. “